Son zamanlarda sosyal medyada “aşırı hassas”, “çok alıngan” etiketleri ortalığı kapladı ama sen içten içe biliyorsun ki mesele bu kadar basit değil, değil mi? Aslında yüksek hassasiyet dediğimiz şey, duygusal zayıflık değil, sinir sisteminin bilgi ve uyaranları çok daha derin işlemesi. Yani sen “fazla” değilsin, beynin ve bedenin farklı çalışıyor ve bu da hem zorlayıcı hem de acayip güçlü potansiyeller getiriyor.
Bu yazıda senin dünyayı nasıl daha ince ayarlarla algıladığını, neden gürültü, kalabalık, kaos seni çabuk yorduğunu ve yanlış anlaşılmanın ilişkilerine nasıl zarar verebildiğini adım adım konuşacağız. Çünkü eğer kendi hassasiyetini doğru anlarsan, onu bastırmak yerine yaratıcılık, empati ve içgörü gibi ciddi avantajlara dönüştürebilirsin.
Key Takeaways:
- En şaşırtıcı kısım şu: Yüksek hassasiyet aslında “aşırı alıngan olmak” değil, sinir sisteminin çevreden gelen uyaranları daha detaylı ve derin işlemesi, yani beynin ayarları farklı çalışıyor resmen ve bu doğuştan gelen bir özellik, karakter kusuru falan değil.
- HSP biri kalabalıkta, seste, karmaşada hemen yoruluyorsa bu zayıflık değil, sinir sistemi zaten ekstra veri işlediği için daha hızlı doluyor, o yüzden mola istemek, yalnız kalma ihtiyacı duymak tamamen biyolojik bir sonuç ve bunun için kendini suçlamamak gerekiyor.
- Yüksek hassasiyet doğru yönetildiğinde empati, yaratıcılık, sezgi, detaycılık gibi acayip güçlü yönlere dönüşebiliyor, yani mesele hassasiyeti bastırmak değil, tetikleyicileri tanıyıp sınır koymayı ve kendi enerji yönetimini ciddiye almayı öğrenmek, yoksa sistem sürekli alarmda kalıyor.
What the Heck is HSP?
Dünyanın yaklaşık yüzde 15-20’sinin yüksek hassasiyet özelliği taşıdığını bilmek, senin “fazla hassas” değil, aslında istatistiksel olarak tanımlanmış bir gruba ait olduğunu gösteriyor. Burada olan şey, senin sinir sisteminin çevreden gelen verileri çok daha detaylı ve derin işlemesi, yani sadece duygusal değil, bilişsel bir farklılık yaşaman. Bu yüzden kalabalıklar, yoğun iş günleri ya da sert sesler seni başka insanlardan çok daha çabuk yorabiliyor ve bu da karakter kusuru değil, tamamen nörobiyolojik bir özellik.
A Quick Dive into High Sensitivity
Elaine Aron’un 1990’larda tanımladığı Yüksek Hassasiyet özelliği, senin beş duyudan gelen bilgiyi ve sosyal ipuçlarını daha ince ayarda algılamanla ilgili, bu yüzden bir odadaki gerginliği diğerlerinden 10 dakika önce fark ettiğinde şaşırmıyorsun. Gün içinde ışık, ses, kokular, ekranlar, e-mailler derken sinir sistemin zaten full kapasite çalışıyor, sen de akşam olduğunda “hiçbir şey yapmadım ama tükendim” diyorsun. Aslında yaptığın şey, diğerlerinin fark etmediği binlerce detayı sürekli olarak arka planda işlemeye devam etmek.
Not Just Being Sensitive – There’s More to It
Basit bir alınganlıkla HSP arasındaki fark, senin hem duygusal hem de bilişsel düzeyde daha derin işlem yapman ve çoğu zaman bunu durduramaman, bu da seni “her şeyi kişisel algılayan” değil “her şeyi çok katmanlı gören” biri yapıyor. Bir arkadaşının yüzündeki hafif mimik değişimini yakalayıp saatlerce “bir şey mi oldu” diye düşünüyorsan, bu abartı değil, yüksek duyarlılığın tipik bir yansıması. Ve ilginç olan şu ki, bu özellik sadece ilişkilerde değil, iş ortamında, yaratıcılıkta, hatta risk analizinde bile kendini çok net gösteriyor.
Bazen bir toplantıda herkes bir projeye atlayıp “harika fikir” derken, sen saniyeler içinde 3 olası problem, 2 insan çatışması ve 1 bütçe açığı senaryosu görüyorsun, bu da seni “negatif” değil, aslında doğuştan risk radarı yüksek biri haline getiriyor. Aynı şekilde, sanatta ya da yazmada detaylara takılman, renk geçişlerini, metaforları, ses tonlarını ince ince fark etmen, çoğu yaratıcı profesyonelin HSP olmasının da nedenini açıklıyor. Günün sonunda senin yaşadığın şey, sadece kolayca ağlamak ya da çabuk kırılmak değil, çevrendeki duygusal, sosyal ve duyusal veriyi çok katmanlı algılayan bir sinir sistemine sahip olmak ve bu da hem muazzam bir güç hem de iyi yönetilmediğinde ciddi bir yük olabiliyor.
How Does HSP Work in Our Nerves?
Kalabalık bir kafede otururken, senin beynin arka plandaki kahve makinesi sesini, yan masadaki tartışmayı, ışığın parlaklığını aynı anda tarıyor ve hepsini ciddiye alıyor; işte HSP burada devreye giriyor. Sinir sistemin uyarıcıları sadece algılamıyor, onları daha derin analiz ediyor, bu yüzden sıradan bir gün bile seni hızlıca yorabiliyor. Yüksek hassasiyette mesele duygusal zayıflık değil, bilginin işlenme yoğunluğu ve hızının farklı olması.
Let’s Break Down the Brain’s Wiring
Beyninde sanki “ekstra ayrıntı modu” açık gibi, özellikle de dikkat, duygu ve empatiyle ilgili alanlarda daha fazla aktivite görünüyor. Araştırmalar, HSP olan kişilerde beynin ayna nöron sisteminin daha hareketli olduğunu, yani başkasının duygusunu neredeyse kendi duygunmuş gibi hissettiğini gösteriyor. Bu da sosyal ortamlarda çabuk yorulmana ama aynı zamanda ince ayrıntıları yakalamakta olağanüstü iyi olmana yol açıyor.
The Science Behind Sensitivity
Bilim tarafında iş iyice ilginçleşiyor, çünkü senin sinir sistemin uyarana “fazla hızlı” değil, fazla derin tepki veriyor. Fonksiyonel MR çalışmalarında, HSP’lerde duygusal işlemeyle ilgili beyin bölgelerinde yaklaşık %20-30 daha yüksek aktivite gözlemleniyor. Yani aynı sahneyi izlerken, senin beynin arkadaki hikayeyi, tonu, beden dilini çok daha yoğun biçimde işliyor.
Bu hassasiyetin bir kısmı da nörokimyaneden geliyor, özellikle serotonin ve dopamin sistemlerindeki gen varyasyonları araştırmalarda sık sık karşına çıkıyor. Mesela DRD4 gibi dopaminle ilgili genlerdeki bazı varyantlar, çevresel etkilere çok daha açık olmanla ilişkilendiriliyor, yani zorlayıcı bir ortam seni daha çok yıpratırken, destekleyici bir ortamda da çok daha hızlı parlıyorsun. Bazı çalışmalarda, HSP olanların olumlu ipuçlarına karşı beyin tepkisinin normal popülasyondan belirgin şekilde daha güçlü olduğu gösteriliyor, bu da “sen abartıyorsun” diyenlerin aslında biyolojiyi ıskaladığını kanıtlıyor.

Why HSP Folks See the World Differently
Hiç bazen “Ben başka bir gezegenden mi geldim?” diye düşündüğün oldu mu? İşte o his, senin sinir sisteminin çevrendeki her ayrıntıyı daha yoğun kaydetmesinden geliyor. Ses, yüz ifadesi, tonlama, enerji… senin beynin bunların hepsini hızlıca tarayıp derinlemesine işler. Böylece başkalarının fark etmediği niyetleri, gerilimleri, güzellikleri görüyorsun, bu da seni hem daha yorgun hem de çok daha sezgisel yapıyor.
Emotions Running High – Seriously!
Bir odadaki hava bir anda ağırlaşınca senin midenin niye kasılıyor, düşündün mü? Çünkü duygusal sinyalleri çok daha hızlı ve yüksek voltajda alıyorsun. Küçük bir tartışma, başkası için “abartma” seviyesindeyken senin için kalp çarpıntısı, uyku bozukluğu demek olabiliyor. İyi yanı şu: sevindiğinde, bağ kurduğunda, minnet duyduğunda da aynı yoğunlukta ve çok daha derin hissediyorsun.
Overthinking or Deep Processing?
Gece yatağa yatınca beynin “Açık oturum” moduna geçiyor gibi mi geliyor? Bir olayı onlarca kez kafanda çevirmen çoğu kişinin sana “fazla düşünüyorsun” demesine yol açıyor ama aslında senin beynin derin işlemleme yapıyor. Yani sadece ne olduğunu değil, neden olduğunu, olası sonuçları, herkese etkisini tarıyorsun. Bu bazen kaygıyı yükseltse de uzun vadede daha isabetli kararlar vermeni sağlıyor.
Bu “overthinking” diye suçlanan süreç, araştırmalarda HSP beyninin bilgiye 2-3 kat daha fazla bağlam eklemesiyle açıklanıyor, yani sen olayı sadece A oldu B bitti diye kaydetmiyorsun, arka plandaki bakışları, ses tonunu, önceki deneyimlerini de ekliyorsun. Böylece iş yerinde bir maili cevaplamadan önce 5 kez okuyup tonunu ayarlıyorsun, ilişkide bir cümlenin altındaki duyguyu fark edip kriz çıkmadan konuşmayı seçiyorsun. Evet, kafan bazen hiç susmuyor, yorucu, kabul; ama bu derin işlemleme sayesinde riskleri erken görme, strateji kurma, insanları daha isabetli okuma gibi çok net avantajların var ve mesele, bu özelliği seni tüketen bir yükten, seni koruyan bir araca çevirmekten geçiyor.
Living with HSP – Gerçekte Nasıl Hissettiriyor?
Bazen “Ben normal miyim, yoksa aşırı mı abartıyorum?” diye kendine sorduğun oluyor ya, işte HSP olarak yaşamak tam orada başlıyor. Gün içinde sesler, kokular, insanların mimikleri, hatta WhatsApp’taki üç nokta bile zihnini doldurabiliyor, sinir sistemin dakikada bin tane veri işliyor. Bir yandan küçük detaylardan bile keyif alıyorsun, diğer yandan kalabalık AVM çıkışında baş ağrısı ve tükenmişlik seni bekliyor, bu ikili denge senin günlük “normalin” haline geliyor.
The Upsides You Might Not Expect
Hiç fark ettin mi, bir odadaki duygu atmosferini çoğu insandan önce sen okuyorsun? Arkadaşının “iyiyim” derken gözünün dolduğunu yakalıyorsun, bir dizideki müzik değiştiğinde bile sahnenin tonunu sezebiliyorsun, bu yüzden insanlar sana içini dökmeye bayılıyor. Araştırmalar HSP’lerin yaratıcılık ve empati testlerinde ortalamanın belirgin şekilde üstünde çıktığını gösteriyor, o yüzden senin “abartı duyguların” aslında ciddi bir sosyal radar gibi çalışıyor.
The Challenges That Can Be a Bummer
Peki ya kimsenin fark etmediği detaylardan yorulduğun anlar? Gürültülü ofiste aynı anda 5 kişinin konuşması, floresan ışığın titreşimi, sürekli bildirim sesleri… Hepsi birikince sinir sistemin adeta alarm moduna geçiyor. Sonra da “Bu kadar yorulacak ne yaptım ki?” diye kendini suçluyorsun, oysa gün boyu görünmez bir veri bombardımanını yönetmiş oluyorsun.
Daha derine indiğinde, sosyal hayatında da bu yorgunluğun izlerini görüyorsun. Kalabalık bir doğum gününden sonra herkes ikinci mekana akarken senin bedenin çoktan “ev, pijama, sessizlik” diye bağırıyor ve sen sırf ayıp olmasın diye kalınca ertesi gün tam ölçekli duyusal hangover yaşıyorsun. İş ortamında da benzer bir tablo var; üst üste toplantılar, açık ofis, kimsenin fark etmediği klima sesiyle, birkaç saat içinde kalp çarpıntısı, omuz kasılması, mide sıkışması yaşayabiliyorsun, sonra da bu fiziksel belirtiler yüzünden “Acaba bende bir sorun mu var?” diye kaygılanıyorsun. En zor kısmı ise çoğu insanın bunu görememesi, çünkü dışarıdan sadece “utangaç, alıngan ya da drama queen” gibi etiketleniyorsun, halbuki perde arkasında çalışan sistem çok daha karmaşık.
My Take on Embracing HSP
Çoğu kişi HSP olmayı zayıflık sanıyor ama sen zaten fark ettin, sinir sistemin daha ince ayarlı çalışıyor ve bu da hem yorucu hem de yaratıcı bir hediye gibi. Gün içinde insan kalabalığı, yüksek ses, ekran maratonu derken enerjin çok hızlı düşüyor, buna rağmen ayrıntıları yakalama, duyguları sezme, ilişkilerde derin empati kurma konusunda çoğu kişiden birkaç adım öndesin. Asıl oyun, bu inceliği saklamaya çalışmak yerine, güvenli sınırlar kurup hayatını buna göre dizayn etmeye başladığında değişiyor.
Learning to Love Your Sensitivity
Bazı günler hassasiyetin yüzünden sorun yaşadığında, kendini fazla alıngan ya da dramatik sanıyorsun ama işin aslı şu ki, bedenin ve zihnin daha fazla veri topluyor ve bunu yok saydığında içten içe tükeniyorsun. Oysa müzikteki küçük bir tondan, arkadaşının sesindeki minicik kırılmadan, odadaki gergin havadan çok hızlı haberdar olman, seni ilişkilerde doğal bir duygu radarına çeviriyor. Bunu bastırmak yerine, “evet ben böyleyim, bu da benim süper gücüm” dediğin anda, utançtan ziyade merak başlıyor ve kendine daha yumuşak davranmaya başlıyorsun.
Tips for Thriving with HSP
İnsanlar sana “biraz kalın derili ol” dediğinde, tek çözümünün duvar örmek olduğunu sanıyorsun ama aslında mesele daha akıllı enerji yönetimi kurmak. Gün içinde özellikle sabah ilk 90 dakikayı düşük uyarana ayırdığında, araştırmalar odaklanma ve duygusal regülasyonunun ciddi oranda arttığını gösteriyor, bu da senin için resmen hayat kurtarıcı. Sosyal programlarını arka arkaya değil de, araya sessiz molalar koyarak planladığında, hem ilişkilerin güçleniyor hem de bedenin “kaç ya da savaş” moduna daha az giriyor.
- Sınır koyma
- Duyusal detoks
- Planlı yalnızlık
- Sinir sistemi regülasyonu
- Empati yönetimi
Bazen bu kadar detay fark ettiğin için, sanki dünyayı sırtında taşıyormuşsun gibi hissediyorsun ve haklısın, sürekli açık bir radar gibi yaşamak kolay değil. Bu yüzden özellikle akşam 20 dakikalık basit nefes egzersizleri, hafif esneme ve ekrana bakmadan yapılan bir rutin, sinir sistemini aşağı regüle ederek uykunu, hatta ertesi gün stres toleransını iyileştiriyor. Ayrıca sosyal medyada geçirdiğin süreyi bilinçli kestiğinde, beynine binen duyusal ve duygusal gürültü dramatik şekilde azalıyor, bu da gün içinde çok daha az tetiklenmen anlamına geliyor. Assume that kendini korumak için aldığın her küçük önlem, uzun vadede üretkenliğini, yaratıcılığını ve psikolojik dayanıklılığını katlayarak artıran yatırım gibi çalışıyor.
- Nefes egzersizi
- Ekran süresi sınırı
- Uyku hijyeni
- Duygusal tetikleyici farkındalığı
- Rutin oluşturma
The Real Deal About Misconceptions
Bir arkadaş ortamında herkes kalabalıktan keyif alırken sen gürültüden başın zonkluyor diye dalga geçildiği anı hatırlıyorsun, değil mi? İşte tam orada devreye giren şey zayıf kişilik değil, aşırı uyarılan bir sinir sistemi. İnsanlar genelde HSP’yi “abartmak”, “drama” ya da “kırılganlık” sanıyor ama aslında araştırmalar nüfusun yaklaşık %15-20’sinin bu hassas sinir sistemiyle doğduğunu gösteriyor. Yani olay kişisel kusur değil, biyolojik bir özellik ve yanlış anlaşıldığı her seferinde senin benlik algını sessizce kemiriyor.
Myths You Might Hear
Bazen “Bu çağda bu kadar hassasiyetle nasıl yaşayacaksın?”, “Biraz kalın derili olman lazım” ya da “Büyütüyorsun işte” gibi cümleleri üst üste duyuyorsun ve bir süre sonra kendin de inanmaya başlıyorsun. Sanki senin duyguların fazlaymış, sen problemmişsin gibi hissettiren bu söylemler en tehlikeli olan şeyin senin gerçekliğini küçümsemek olduğunu unutturuyor. Oysa ortamdaki detayları, sesleri, yüz ifadelerini herkesten önce fark etmen tembel ya da dayanıksız olduğun anlamına gelmiyor, sadece beynin daha çok veri işliyor ve haliyle daha hızlı yoruluyor.
Truths You Need to Know
Bir gün sosyal etkinlikten erken ayrıldığında “yoruldum” dediğin için suçluluk hissettiysen, bil ki gerçek şu ki senin sistemin normalden daha fazla uyarana maruz kalıyor ve mola istemesi tamamen biyolojik. Araştırmalar HSP’lerin empati, yaratıcılık, ayrıntı fark etme ve sezgisellikte ortalamanın üstünde performans gösterdiğini, buna rağmen kendi ihtiyaçlarını bastırdıklarında anksiyete ve tükenmişlik riskinin belirgin şekilde arttığını söylüyor. Yani senin için konfor alanı değil, sinir sisteminin çalışma talimatı bu.
Özellikle yoğun iş ortamlarında, açık ofislerde ya da sürekli bildirim yağan dijital dünyada sen kendini “Bu kadar da etkilenmemem lazım” diye zorlarken aslında sinir sistemin kırmızı alarma geçmiş oluyor ve bunu görmezden geldikçe kalp çarpıntısı, migren, uyku bozukluğu gibi fiziksel sinyaller birikiyor. Birçok HSP’nin terapiye “Neden bu kadar zayıfım?” diye girip aslında sadece aşırı işlemleyen bir beyne sahip olduğunu öğrendiğinde derin bir rahatlama yaşaması tesadüf değil, çünkü sen de fark ettiğinde anlıyorsun ki sorun sende değil, sistemin yanlış ayarlanmış beklentilerde.
Şöyle düşün, aynı odada 10 kişi varken sen klimadaki hafif uğultuyu, birinin yüzündeki mikro mimikleri, masadaki dağınıklığı ve ortamın gerilimini aynı anda fark ediyorsun; bu kadar girdiyi işlemek enerji harcıyor ve yorgunluk da tam buradan geliyor, zayıflıktan değil. Bu yüzden kendi sınırlarını bilmen, mola istemen, kulaklık takman, kalabalık bir günden sonra yalnız kalmaya zaman ayırman aslında lüks değil, sinir sisteminin sürdürülebilir çalışması için zorunlu bakım. Sen masaya sadece hassasiyet getirmiyorsun, riskleri erken fark etme, duygusal iklimi okuma ve detay yakalama gibi birçok insanda olmayan bir radar da getiriyorsun ve bu radarın sağlıklı kalması için kendini koruman şart.
Yüksek Hassasiyet (HSP): Hassas Değil, Sinir Sistemi Farklı Çalışıyor
Bu konunun sana bu kadar dokunmasının nedeni, yıllardır “çok alıngansın” ya da “abartıyorsun” denmiş olman aslında, halbuki sinir sistemin sadece daha detaylı çalışıyor. Sen duyguları, sesleri, yüz ifadelerini daha derinden okuyorsun, bu da bazen yoruyor ama aynı zamanda müthiş bir sezgi ve empati gücü veriyor.
Bu farklılık bir kusur değil, karakterinin altyapısı gibi – seni sen yapan şey. O yüzden kendini düzeltmeye değil, ihtiyaçlarını anlamaya ve yaşamını buna göre ayarlamaya odaklandığında, yüksek hassasiyetin yük olmaktan çıkıp en güçlü tarafın haline gelir.
FAQ
Q: Yüksek hassasiyet (HSP) tam olarak nedir, duygusallıkla aynı şey mi?
A: Bir arkadaşınla kalabalık bir kafede oturduğunu düşün; o gayet rahat, sen ise ışık, gürültü, kokular, konuşmalar derken kafanın içi uğultuya dönmüş gibi. Çoğu HSP’nin günlük hayatı biraz böyle, dışarıdan bakınca “abartıyorsun” gibi görünen şey aslında sinir sisteminin daha ayrıntılı ve derin işlem yapmasından kaynaklanıyor.
Yüksek hassasiyet sadece “çok duygusal olmak” ya da “alınganlık” değil. Beynin ve sinir sistemin gelen uyaranları daha ince eleyip sık dokuyor, daha fazla detay fark ediyor ve bunları daha derin analiz ediyor. Yani olayın duygusallıktan çok, bilgi işleme biçimiyle alakalı bir tarafı var.
Bu yüzden HSP biri, hem dış uyaranlara (ses, ışık, kalabalık, koku) hem de duygusal uyaranlara (başkasının mimiği, ses tonu, ortamın gerilimi) karşı daha duyarlı oluyor. Dikkat: Bu bir “bozukluk” değil, kişilik özelliği. Yaklaşık her 5 kişiden 1’inde görülen, doğuştan gelen bir sinir sistemi farklılığı.
HSP insanlar genelde empatik, ayrıntı odaklı, derin düşünen, yaratıcı tipler olabiliyor. Ama aynı zamanda çabuk yorulma, gürültüden bunalmış hissetme, yoğun iş ortamlarında aşırı yüklenme gibi zorluklar da yaşayabiliyorlar. Yani paket bir geliyor, iyi tarafı da var yorucu tarafı da.
Q: HSP olduğumu nasıl anlarım, sadece “hassas” biri olmaktan farkı ne?
A: Bazı insanlar için market alışverişi bile mini bir maraton gibi geliyor; ışıklar parlak, müzik yüksek, reyonlar kalabalık, kasada da arkasından homurdanan biri… Eğer böyle durumlarda içten içe “Şuradan bir an önce çıksam” diye yanıp tutuşuyorsan, bu küçük bir işaret olabilir.
HSP olup olmadığını anlamak için birkaç tipik özelliğe bakabilirsin: Gürültülü, kalabalık, dağınık ortamlar seni hızlıca yoruyor mu? Ani plan değişikliklerinde veya baskı altında hemen geriliyor musun? Başkalarının ruh halini, ses tonundaki en ufak değişikliği bile fark eder misin? Küçük incelikler, mimikler, ortam enerjisi seni çok etkiliyor mu?
Ayrıca estetik ve anlam tarafı da önemli: Güzel bir müzik, bir film sahnesi, gün batımı ya da içten bir cümle seni “normalden fazla” duygulandırıyorsa, hatta gözlerin doluyorsa, bu da HSP profilinin parçası olabilir. Ve tabi ki, sert eleştiriler ya da kaba iletişim seni günlerce zihninde döndürüyorsa, bunu da not et.
Sadece hassas olmak genelde daha çok duygusal tepkiyle ilgiliyken, HSP olmak sinir sisteminin tüm uyaranlara karşı daha yoğun tepki vermesiyle alakalı. Yani sen sadece alınan biri değilsin, aslında daha derin algılayan, daha fazla şey fark eden ve bu yüzden daha çabuk “dolu” hisseden birisin.
Q: HSP isem hayatımı nasıl daha rahat hale getirebilirim, bu özelliği avantaja çevirmek mümkün mü?
A: Günün sonunda eve geldiğinde “Kimse benimle konuşmasın, telefon bile çalmasın” dediğin anlar oluyor mu? HSP’ler için bu anlar lüks değil, gerçekten ihtiyaç. Çünkü gün içinde o kadar çok uyaran ve duygu süzülüp işleniyor ki sistem ister istemez mola istiyor.
İlk adım farkındalık: HSP olduğunu kabul ettiğinde, kendini “fazla hassas”, “abartan” ya da “yetersiz” diye suçlamayı bırakıyorsun. Bu çok kritik. Çünkü suçluluk duygusunu azalttığında, kendin için sınır koymak, mola istemek, “Bugün gelmesem olur mu?” demek çok daha kolaylaşıyor.
Pratik tarafta ise birkaç işe yarar hamle var: Gün içinde sessiz mini molalar eklemek, mümkünse kalabalık ve gürültülü ortamları sınırlamak ya da önceden planlamak, kulaklık kullanmak, yoğun sosyal günlerden sonra kendine yalnız kalma süresi tanımak. Sosyal takvimini de “ritmine göre” ayarlamak önemli, üst üste üç akşam plan yapmak çoğu HSP için resmen kendini sabote etmek gibi.
Avantaj kısmına gelirsek, HSP olmanın çok güçlü artıları var: Yüksek empati, yaratıcı düşünce, derin bağlantılar kurabilme, ayrıntı fark etme, sezgisel kararlar alabilme gibi. Bu özellikler hem ilişkilerde hem iş hayatında inanılmaz değerli. Yani mesele şu:
Kendini çevreye uydurmaya çalışmak yerine, hayatını kendi sinir sistemine göre düzenlediğinde, HSP olmak bir yükten çok güçlü bir araç haline geliyor.