Her 20 yetişkinden yaklaşık 1’inde ADHD olduğu biliniyor ve sen de bazen “Bu sadece dalgınlık mı, yoksa daha fazlası mı?” diye kendine soruyor olabilirsin. Gün içinde işini yapıyor, sorumluluklarını bir şekilde yerine getiriyor ama içeride sürekli bir kaos, bitmeyen bir zihinsel gürültü hissediyorsan, bu sıradan dikkat dağınıklığından çok daha fazlası olabilir. Çünkü yüksek fonksiyonlu ADHD’de sen dışarıdan gayet toparlanmış görünürken, içten içe tükenmişlik ve gizli kaygı birikiyor.

Key Takeaways:
- En şaşırtıcı taraf şu ki, yüksek fonksiyonlu ADHD’li biri dışarıdan “aşırı dikkatli, başarılı, organize” görünebilir ama içeride sürekli sekme değiştiren bir bilgisayar gibi hissedebilir – dikkat dağınıklığı yok gibi durur ama aslında dikkat her yere ince ince dağılmıştır, odak bir türlü tek noktada sabit kalmaz.
- Dikkat dağınıklığı her zaman “tembellik, umursamazlık, erteleme huyu” demek değildir; yüksek fonksiyonlu ADHD’de kişi çoğu işi son anda mucizevi şekilde yetiştirir, çevresine göre gayet işleyen bir hayatı vardır ama bunun bedelini yoğun iç stres, tükenmişlik ve bitmeyen suçluluk duygusuyla öder.
- Eğer sen de “aklım çok iyi çalışıyor ama beynim kendi kendini sabote ediyor”, “sürekli bir şeyleri unutuyorum ama sınavda, krizde acayip parlıyorum” diyorsan bu sadece dağınık bir kafa değil, yüksek fonksiyonlu ADHD ihtimali olabilir ve bu farkındalık -doğru destekle- hayat kaliteni ciddi şekilde değiştirebilir.
What’s the Difference Between ADHD and Distraction?
Toplantıda sunumu dinliyormuş gibi yapıp aslında kafandan akşam ne yiyeceğini geçirdiğin o an var ya, işte bu sıradan dikkat dağınıklığı; ama aynı sen, 3 gündür basit bir maili yanıtlayamıyorsan, 5 task açıp hiçbirini bitiremiyorsan, orada yüksek fonksiyonlu ADHD ihtimali devreye giriyor. Sıradan dikkat kayması genelde yorulduğunda, uykusuz kaldığında ya da telefon çok cazip geldiğinde ortaya çıkıyor ve ortamı değiştirince toparlanıyorsun.
ADHD’de ise mesele, beyninin dikkat filtreleyicisinin bozulmuş olması gibi; gürültülü ofiste de, sessiz evde de, hatta sevdiğin projede bile fokus kalmakta zorlanıyorsun ve bu durum en az 6 aydır, çoğu gün, birden fazla ortamda sürüyor. Basit bir distraksiyon geçici ve bağlama bağlıyken, ADHD tarafında iş, ilişkiler ve özsaygı üzerinde tekrarlayan, ölçülebilir hasar bırakmaya başlıyor; işte çizgi tam burada belirginleşiyor.
Yüksek Fonksiyonlu ADHD Hakkında Kişisel Görüşüm
Son 10 yılda ADHD tanıları yüzde 40 arttı ve senin gibi “yüksek fonksiyonlu” olanlar çoğu zaman istatistiklerin arasında kaynayıp gidiyor. Bence senin en büyük “sıkıntın”, sistemin seni fazla iyi işlediğin için ciddiye almaması, çünkü hayatta kalıyor olman, iyi hissettiğin
Bazen inanılmaz üretkensin, 3 saatte 2 günlük işi çıkarıyorsun, sonra bir anda duvara toslayıp saatlerce tavana bakıyorsun… işte orada gizli bedel
Signs You Might Be Dealing with ADHD
Gündelik Hayatta Çalan Ufak Alarm Zilleri
Son yıllarda TikTok ve Reels videolarında “bu da bende var” diye işaretlediğin her ADHD belirtisi çoğalmaya başladıysa, biraz dikkat kesilmen boşuna değil. Çünkü aynı anda 5 sekme açıkken hangisini yapacağını bilememek, toplantı ortasında cümle ortasında ne diyeceğini unutmak, ya da 10 dakikalık işe başlamak için 2 saat oyalandığını fark etmek tesadüf olmayabilir. Bir de üstüne, deadline yaklaşınca sihirli bir şekilde turbo moda geçiyor ve projeyi tek gecede çıkarıyorsan, evet, bu da tipik.
Could It Just Be Your Environment?
Rutinlerin, Mekanın ve Gürültünün Etkisi
Son dönemde “açık ofis mi yoksa sessiz oda mı?” tartışmalarının bu kadar büyümesi tesadüf değil, çünkü çevre şartları dikkatini sanıldığından çok daha fazla oynatıyor. Sürekli bildirim alan telefonun, 8 farklı Slack kanalı, bir de evdeki bitmeyen gürültü derken, ADHD olmadan da beynin alarm moduna geçebiliyor. Belki de odanı her 15 dakikada bir bölüyorsun, masanda 12 sekme açık, arkada YouTube dönüyor ve sonra “Neden odaklanamıyorum?” diye kendine yükleniyorsun. Bazen ilaçtan önce sadece ortamını “düzenli bir deney” gibi değiştirip gözlemlemek gerekiyor – ışığı, sesi, oturduğun yeri, hatta kiminle aynı odada çalıştığını bile.
Honestly, What Does This Mean for You?
Şu an kabul etmen gereken sert gerçek şu: artık “idare etmek” senin için sürdürülebilir bir strateji değil. Gününü 15 sekmelik tarayıcı, 8 farklı not uygulaması ve sürekli ertelediğin 3 önemli işle çeviriyorsan, bu sadece dağınıklık değil, sistem sorunu. Ve sistem sensin. Mesela, her toplantıya hazırlanıp yine de “bir şey kaçırdım” hissiyle çıkman, ya da 2 saatlik işi 2 güne yayman… bunlar tembellik değil, düzenlenmemiş ADHD belirtisi.
Bir sonraki adımın da sihirli bir hap beklemek değil, günlük hayatına 2-3 net, ölçülebilir destek eklemek. Örneğin: her sabah 10 dakikalık görev planı, 25 dakikalık odak blokları, akşam 5 dakikalık “beyin boşaltma” listesi. Küçük görünüyor biliyorum ama araştırmalar, bu tarz yapılandırılmış mikro-ritüellerin yürütücü işlev yükünü yüzde 20-30 azalttığını söylüyor. Yani bu işin özü şu: “Ben zaten iyi idare ediyorum” seviyesinden, “Benim için çalışan bir sistemim var” seviyesine geçmen gerekiyor.
Why It’s Important to Get the Right Diagnosis
Bir gün iş yerinde “sen zaten çok başarılısın, sende ADHD falan olmaz” diyen bir yöneticin olduğunu düşün, ama sen akşam eve gidince ışıklara bile bakamayacak kadar bitmişsin, beynin yanmış gibi… İşte yanlış ya da eksik tanı tam da böyle sessiz sessiz yıpratır; yıllarca yalnızca “dikkatsiz, dağınık, erteleyen” etiketleriyle uğraşırsın, kök sebep asla ele alınmaz.
Çünkü doğru tanı olmadan genelde yanlış hedefe ateş ediyorsun; sadece kaygıya odaklanıp altta yatan yüksek fonksiyonlu ADHD’yi 5-10 yıl geciktiren binlerce vaka var ve bu da boşuna terapi, boşa giden ilaç denemeleri, hatta ilişkilerde gereksiz suçluluk demek. Doğru tanı geldiğinde ise oyun kuralları değişiyor: hangi ilaç işe yarar, hangi iş modelinde parlıyorsun, hangi rutinleri bırakman şart hepsi netleşiyor ve nihayet “ben niye böyleyim” sorgusu yerini “tamam, şimdi ne yapacağımı biliyorum” hissine bırakıyor.
Dikkat Dağınıklığı mı, Yoksa Yüksek Fonksiyonlu ADHD mi?
Bu ayrımı netleştirmek, kendinle ve kapasitenle ilgili hikayeni baştan yazman için önemli çünkü artık “tembelim, yetersizim” gibi etiketlere mahkum değilsin. Eğer yaşadığın şey sıradan dikkatsizlikten çok daha derinse, bunu bilmek hem özşefkatini hem de alacağın profesyonel desteği bambaşka bir seviyeye taşıyabilir. Sen de artık hangi zorlukta neye ihtiyacın olduğunu daha net görebilir, stratejilerini geliştirebilir, çevrenden daha isabetli destek isteyebilirsin.
FAQ
Q: Sadece dikkat dağınıklığım mı var, yoksa yüksek fonksiyonlu ADHD olma ihtimali de mi var?
A: Son zamanlarda sosyal medyada “maskeli ADHD”, “yüksek fonksiyonlu ADHD” içerikleri patladı, muhtemelen sen de o yüzden bu soruyu sorgulamaya başladın. Birçok kişi “Benim notlarım iyi, işimi yapıyorum, demek ki ADHD değilim” diye düşünüyor ama işin garip tarafı tam da bu noktada yüksek fonksiyonlu ADHD kendini gizliyor. Yani dışarıdan bakınca gayet organize, başarılı, güçlü görünüyorsun ama içeride kaos, bitmeyen erteleme, dağılmış odak, son dakika panikleri dönüyor olabilir.
Günlük hayatında şunlar varsa sadece “dikkatim dağınık”tan biraz fazlası olabilir: Aynı anda 10 sekme açıp hiçbirini bitirememek, biri konuşurken 30 saniye sonra zihnen başka evrende bulmak kendini, sıkıldığın anda görevi bırakmak, takvimi doldurup uygulayamamak, randevuları son anda hatırlamak, duygusal olarak da “aşırı” tepki veriyor gibi hissetmek. Ve tüm bunlara rağmen sınavları son gece çalışıp geçmek, işi son gün yetiştirmek, dışarıya sorunsuz görünmek – işte bu kombinasyon yüksek fonksiyonlu ADHD için çok tipik.
Eğer “Ama herkes böyle değil mi ya?” diye soruyorsan, burası önemli bir işaret. Çünkü ADHD’de bu durumlar “arada sırada” değil, çocukluktan beri hayatın omurgasına işlemiş gibi olur, okulda, işte, ilişkilerde tekrar tekrar karşına çıkar. Dikkat dağınıklığı daha dönemsel, stresle ya da uykusuzlukla artıp azalabilirken, yüksek fonksiyonlu ADHD genelde ne yaparsan yap tam olarak kaybolmayan, sadece daha iyi “sakladığın” bir şey gibi çalışır.
Q: Yüksek fonksiyonlu ADHD ile normal dikkat dağınıklığını günlük hayatta nasıl ayırt edebilirim?
A: Günlük tempo yükseldikçe “telefonum çok dikkatimi dağıtıyor ya” diyenlerin sayısı arttı, o yüzden hangisi “normal”, hangisi ADHD karışıyor, çok doğal. En basit farklardan biri şu: Dikkat dağınıklığı yaşayan biri, gerçekten kritik ve ilginç bir şeyle uğraşırken odaklanabilir, biraz zorlanır ama toparlar. Yüksek fonksiyonlu ADHD’de ise ilginç bulmadığın, seni heyecanlandırmayan görevlerde odak sanki beyninle pazarlık yapmadan asla gelmiyor, alarm, kahve, kendine kızma… ne yaparsan yap bir yerde duvara tosluyorsun.
Ayrıca sıradan dikkat dağınıklığında görevleri erteleme genelde dönemsel olur: stresli bir hafta, kötü bir uyku dönemi, yoğun iş yükü. Fakat yüksek fonksiyonlu ADHD’de erteleme ve son dakikaya bırakma neredeyse bir “yaşam stili” gibi yıllara yayılır, sürekli “Bu sene planlı olacağım” deyip yılın ortasında aynı döngüye düştüğünü fark edersin. Bir de işin duygusal tarafı var: küçük şeylerde bile yoğun öfke, hayal kırıklığı, utanma, “yine beceremedim” hissi çok sık tekrarlıyorsa bu da dikkat dağınıklığından öte olabilir.
Şu sorulara dürüstçe “evet, bayağı sık” diyorsan ADHD ihtimali daha ciddiye alınmalı: Rutin işlere başlayamayıp suçluluk içinde kıvranmak, birkaç dakika sürecek işleri bile günlerce süründürmek, aynı anda 3-4 projeye heyecanla başlayıp çoğunu yarım bırakmak, zamanı sürekli yanlış hesaplamak ve “nasıl yine geç kaldım?” demek, başarılı olsan bile içten içe “aslında çok dağınığım ve yakında anlaşılacak” kaygısı taşımak. Yani mesele sadece dağınık bir zihin değil, hayat kaliteni ve özsaygını kemiren bir döngü haline gelmesi.
Q: Yüksek fonksiyonlu ADHD olduğumu düşünüyorsam ne yapmalıyım, kendimi nasıl destekleyebilirim?
A: Son dönemde yetişkin ADHD tanıları bayağı arttı ve bu kötü bir şey değil, aksine yıllardır “tembelim galiba” diye dolaşan bir sürü insan ilk kez derin bir nefes alıyor. İlk adım genelde şu oluyor: “Tamam, bende gerçekten bir şey var, bu sadece iradesizlik değil.” Bu fark ediş çok önemli, çünkü kendine sürekli kızmak yerine, sistemi kendine göre kurmayı denemeye başlıyorsun. Ve evet, tanı almak için bir psikiyatrist ya da uzmanla görüşmek, çocukluk öykünü, okul dönemlerini, iş performansını detaylı konuşmak çok işlevsel.
Kendini destekleme kısmında ise tek bir sihirli yöntem yok, ama bazı şeyler çoğu kişide işe yarıyor. Çok detaylı planlar yerine, minik ve komik derecede küçük adımlar koymak mesela: “Bugün sadece mail gelen kutumu 5 dakika temizleyeceğim”, “Bu dosyaya sadece başlık atacağım” gibi. Zamanı görselleştirmek de yardımcı oluyor, telefonun çıplak saatine güvenmek yerine fiziksel zamanlayıcı, duvarda takvim, renkli post-it’ler, hepsi beyne “Bu iş gerçek ve sınırları var” mesajı veriyor.
Ve belki de en kritik şey şu:
Kendini sürekli “düzgün insan versiyonuna” dönüştürmeye çalışmak yerine, beyninin çalışma şeklini kabul edip, onunla çalışmayı öğrenmek.
İşleri kısa bloklara bölmek, çevrimiçi odak eşlikçileri kullanmak, yanına “body double” dediğimiz eşlik eden biriyle çalışmak, sıkıcı işleri mümkün olduğunca otomatikleştirmek (otomatik ödeme talimatı, hazır alışveriş listeleri gibi) hayatı ciddi anlamda hafifletebilir. Ve bu süreçte terapiden, destek gruplarından ya da en basitinden benzer şeyler yaşayan insanlarla konuşmaktan çekinmemek de çok iyi geliyor, çünkü “Sadece bende yokmuş, bu bir karakter kusuru değilmiş” cümlesi kafa ve kalp için çok iyileştirici.